Psikoterapi nedir, ne işe yarar ve psikoterapi almam gerekir mi gibi sorular, psikoloji biliminin popüleritesine bağlı olarak artmaya başlamıştır. Psikoterapi, çeşitli çalışma tekniklerini kullanarak, psikoterapiye gelen kişinin problemlerini derinlemesine ele alır ve mevcut problemi çözmeye çalışır. Psikoterapinin ne kadar süreceği ise, kişiden kişiye göre farklılaşmaktadır. Örneğin, kişinin yaşadığı problem, problemin kişiyi ne derece etkilediği, varlığını ne zamandan beri sürdürdüğü gibi etmenlere bağlı olarak, psikoterapiye ne kadar süre devam etmeleri gerektiği hakkında bilgi verir. Örneğin, beş sene panik atak problemi yaşayan bir kişinin üç ay panik atak problemi yaşayan kişiye göre alması gereken psikoterapi süresi daha uzundur.
Günümüzde bir çok kişi ruhsal olarak problem yaşıyor ve ruhsal problemlerin bedene yansıması ise kişileri daha da dayanılması zor bir sürece sokuyor. İnsan ilişkilerinin zayıflamaya başlaması ve kişiler arası rakipleşmelerin yoğun olması gibi durumlar, insanları birbirinden uzaklaştırmaya başladı. En sık duymuş olduğum cümlelerden biri de ” ona bu sorunumu / sıkıntımı anlatamam ileride bunu yüzüme vurabilir ya da zayıf noktamı öğrenirse bunu kullanabilir…” Ne yazık ki insanlar artık paylaşmayı, güvenmeyi, dertleşmeyi unutmaya veya bu kavramlardan uzaklaşmaya başladı. Son zamanlarda ”psikolojim bozuldu” diyen kişileri sizde sık sık duyuyor musunuz? İnsan sosyal bir varlıktır, paylaşmaya, vermeye, almaya, güvenmeye ihtiyaç duyar. Bu değerlerin azalmaya başlamasıyla beraber herkeste güçlü olma arzusu artmaya başladı. insanların çoğu güçlü olma, diğer kişilere ihtiyaç duymamak için kendini zorlamaya ve bir çok alanda kendi kabuğuna çekilmeye başladı. Bu ve bunun gibi sebeplerden ötürü kişiler ruhsal olarak yıpranmaya başladı ve çevresine anlatamadıklarını içine atmaya başladı, içe atılanlar ise bedene yansımaya başladı (panik atak, takıntılar, titreme, öfke, uyku problemleri, konsantrasyon problemi vs). Psikoterapi alan kişi, kendisinden, düşüncelerinden, korkularından, zayıf noktalarından tereddüt etmeden konuşabilir. Bunu sağlayan nokta ise, bir psikoloğun danışanını içten, samimi ve ön yargısız dinlemesidir.
Çocukluk çağı travmalarına ya da yanlış ebeveyn tutumlarına maruz kalmış kişilerin ruhsal problemlerle savaşmak zorunda kalma ihtimali oldukça yüksektir. Kişiler bu tarz durumların daha çok geçmişte kaldığını, bugünlerini etkilemediğini düşünse de bu çoğunlukla doğru değildir. Örneğin, çocukluğunda cinsel istismara uğramış biri, evliliğinde eşiyle cinsel problemler yaşayabilir ve bunun geçmişten gelen bir travmaya bağlı olduğunu fark etmeyebilir. Ya da çocukluğunda ebeveyni tarafından sıklıkla zorla yemek yedirilen ya da bu alanda problem yaşayan kişi yetişkinliğinde yeme bozukluğu problemi ile savaşıyor olabilir. Psikoterapi, çocukluk çağı travmaları üzerinde çalışarak, bu travmaların etkisini azaltır. Psikoterapiye de en çok çocukluk çağı travmalarının sebep olduğu problemli davranışlar, düşünceler ve duygudurum bozuklukları yaşayan kişiler başvurur. Travmaların etkisi azaldıkça kişi problemli düşünce, davranış ve duygudurum gibi alanlarda daha sağlıklı bir yapıya kavuşur.
Çocuklar da görülen bir takım davranış problemlerinin artması ya da artık problemlerin ebeveynler tarafından daha çok fark edilmesiyle beraber, ebeveynlerin, çocuklar için de psikoterapi geçerli midir sorusunu daha sık sormalarına sebep olmaktadır. Çocuklar da kullanılan psikoterapi tekniği yetişkinlerde kullanılan psikoterapi tekniklerinden farklı olsa da aynı amaçlar doğrultusunda ilerler, yani mevcut problemin çözümü ilk hedeftir. Ebeveynler tarafından psikoterapiye getirilen çocuklarda sık sık konsantrasyon problemi, karanlık korkusu, tuvalet eğitimi, hiperaktivite, öfke ve uyku problemleri görülmektedir. Terapist hem ebeveynle hem de çocukla çalışarak daha kapsamlı bir terapi sürecine girer. Çocukların yetişkinlere göre psikoterapi alma süreci daha kısa sürmektedir bunun sebebi ise çocukların psikoterapiye daha çabuk ve daha hızlı yanıt vermesidir. Öfke problemi yaşayan bir çocuğun psikoterapi süreci beş seans kadar kısa bir sürede dahi tamamlanması mümkün olabilmektedir. Bu sebeple, psikoterapi çocuklarda görülen davranış probleminin çözümü açısından oldukça önem ve gereklilik arz etmektedir.
Çocukluktan çıkıp, yetişkinliğe doğru gidilen yola, ”ERGENLİK” denir. Çoğu ebeveyn en çok bu noktada çocuklarıyla anlaşmakta zorlanmaktadır. Bu yola giren kişilerin yani ergenlerin bir takım uyumsuz davranışları ebeveynleri hem öfkeli hem çaresiz hissettirmektedir. Ergen kişi, dediğim dedik, öfkeli, her şeyi ben yaparım, kimse bana karışamaz gibi davranış örüntülerinin görüldüğü bir evreye girmiştir. Bu nokta da ise sık sık ergen kişi ve ebeveyn çatışma yaşar ve bu sık görülen çatışmaların sonucu huzursuz bir ev ortamıyla noktalanır. Psikoterapi en çok bu nokta da devreye girer. Terapist öncelikle aileye psikoeğitim vererek ortamın sakinleşmesini sağlar ve iki taraflı ortak kurallar getirir. Bu kurallar hem ergeni hem de aileyi rahatlatır. Daha sonra terapist ergenle çalışarak, onun yetişkinliğe giden yoldaki sürecine destek vererek, ve iç dünyasına girerek taşkın davranışlarını azaltmayı hedefler. Ergenlik dönemini sağlıklı atlatan kişiler, ileride sağlıklı yetişkinlere dönüşür (doğru düşünebilen, başarabilen, bireyselleşmiş sağlıklı bir yapı). Ergenlik sürecini sağlıklı atlatamayan kişiler ise ileride sağlıklı yapıda ki bir yetişkin durumuna gelemiyor. Bu kişilerde, pasif agresif, öfke problemi, fevri davranışlar, kaygı bozukluğu, özgüven eksikliği gibi ruhsal problemlerin görülme ihtimali oldukça yüksektir. Bu yüzden ergenlik döneminde ki kişilerin psikoterapi almaları da oldukça gerekli ve önemlidir.
Özetle; psikoterapi, ruhsal anlamda sıkıntı yaşayan kişilerin, yaşadıkları problemlerin kökenine inerek, kişiye iç görü kazandırarak ve problemlerin geçmişle ya da bugün ile bağlantı kurmasını sağlayarak sorunların çözümüne farklı bakış açılarıyla destek sağladığı bir terapi yöntemidir. Psikotrapinin çalışma tekniklerinin kapsamlı olması sebebiyle yetişkinlere, ergenlere ve çocuklara hizmet verebilmektedir. Psikoterapi almaya başlayan kişiler, terapisti tarafından samimi, içten ve ön yargısız bir şekilde dinlendiği için rahatlamaya başlar. Kişi günlük hayatında yaşadığı problemleri endişe duymadan terapistine anlatması ile beraber psikoterapi süreci başlar. Çocuklar için bu süreç oyun terapisi ile başlamaktadır. Psikoterapi ilerledikçe danışanda da olumlu anlamda değişim görülür. Danışanın hayata olan bakış açısının ve ileride de olası problemlere olan bakış açısının daha geniş ve daha gerçekçi olması durumundan dolayı kişi hayattan daha fazla doyum almaya başlar. Buda kişilerin neden psikoterapi alması gerektiğini ve psikoterapi almanın neden önemli olduğunu gözler önüne sermektedir.